26 Kasım 2010 Cuma

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Sen çalış; tutmazsa âlem sıkılsın!
Yardıma koşmayan kalem sıkılsın!




Kanatlan üveykim hele kanatlan;

Sana yol vermeyen yollar sıkılsın!

Akıncımız akıp gitti dönmedi,

Kendilerini salanlar sıkılsın!

Millet ruhu devriliyor/devrildi,

Ona uzanmayan kollar sıkılsın!

Mimarlar çekilip gittiler çoktan,

Çıraklık bilmeyen kullar sıkılsın!

Var olup boy attı "bâtıl" bir yoktan,

Şimdi revaç gören yalan sıkılsın!

Ey canını fedâya and içmiş baş!

Sen çek git yoluna, kalan sıkılsın!



M. Fethullah Gülen

22 Kasım 2009 Pazar


Önce yarine sadık olmalı

Önce yârine sadık olmalı insan...

Yüzünü kızartabilmeli adına doğru denen yanlışların.
Hep gün gibi, kısacası bir gül gibi açabilmeli,
Güldüğünde tüm beşeriyeti sindirebilmeli yüreğine.
Acı çekerken özgürlüğünü sınırlayabilmeli örneğin,
Demir parmaklı prangaları dost bilmeli yeri geldiğinde.
Avuçlarını dikenlerle kanatacağını bile bile,
Yüreğini uzatabilmeli gül bahçesine.
Bir yanardağ gibi, yeri geldiğinde kızıl akşam renginde olmalı,
Bazense bir buz parçası misali hep soğuk kalmalı alçaklara.
Bakma deseler de;''yüreği taştan örülmüş!'',
Sessiz kalmalı bazı kelimelerde kalın hecelere.
Cümleler er geç düştüğünde ömrü hikâyenden,
Seni sen yapan sözcükler bir köşeye sinmeli.
Saklanmalı gökkuşağının mavisinden,
Ve köklerine toprak sinen yeşilden.

Adım atmayı bilen ayaklarına sadık olmalı insan,
Tüm pisliklerden yüksekte tuttuğu için şükretmeli yeri geldiğinde.
Kül rengi deriler soyulurken eskimiş mobilyalardan,
Ayaklarım sapasağlam nasıl taşır beni diye düşünmeli insan.
Kalbine dost kalmalı yeri geldiğinde,
Nefsine ağza alınmaz sözler etmeli bazense.
Tek emeli sevmek olmalıyken, nasıl nefret duyarım diye düşünmeli.

Yarın ölebileceğini düşünmeli mesela uykuya dalarken,
Öyle gençlik rehaveti çökmemeli yüreğinin duvarlarına.
Yarın yapacaklarını aklında tutmalı bir yerde ama,
Dünde kalmış karanfillerin kokusu daima ruhunda kokmalı.
Dilden çıkan her heceye, her sözcüğe dikkat etmeli,
Erimiş demir kadar acı akmamalı dili...

Cennet çeşmesi gibi, nisan yağmuru gibi boşalmalı.
Diline sadık olmalı kısacası... Sevdiğine yar olmalı!
Azrail ile giderken bu dünyada ettiği son kelamlar misali,
Dilinden çıkan yüreğinden kopabilmeli kelime-i şahadet gibi...

Kamil FERİK UYSAL

3 Kasım 2009 Salı

güzel bir yazı .. iyi geldi;)


Ayşe Tural

“ Hayat bir şölen ” mi dir ?



Son yıllarda yaşamı ve olayları daha bir sorgular olduk sanki. Bana mı öyle geliyor, bilmiyorum açıkçası… Tümümüz değil elbette ama gerçekten ciddi anlamda düşünenlerimiz var. Kurcaladıkça altından habire bir şeyler çıkar ya hani aynen öyle… Bir bakıyorsunuz hayatı es geçenler, dünya yansa umurunda olmayanlar, tüketim çılgınlığı içinde kendinden geçenler; diğer yandaysa ciddi ciddi “nereye gidiyoruz” u sorgulayanlar, çıkış yolu arayanlar… Hayatın anlamı üzerine kafa yoranlar…

Çağımız insanı bilinçlendi, olanı biteni sorguluyor. Nedenini, niçinini araştırıyor. “Ne yapabilirim?” e kafa yoruyor. Kitapçı raflarında dizili sıra sıra kitaplara bir göz atalım. Genellikle kişinin gelişimine katkıda bulunmayı amaçlayan kitaplar bunlar… Kısaca geliştirenler dizisi de diyebiliriz. Yaşamda rastlanacak olaylara karşı tavır ve düşünce geliştiren yazılar… Her durumda ve her koşulda ne yapmamız gerektiğini irdeleyen cümleler…

Sizce kitaba dayalı olarak verilen bilgiler ne kadar etkili olur dersiniz? Bu okuyan ve ondan yararlanmayı amaçlayan kişiye göre değişir elbette. Ne var ki okunan her kitap, doğru yorumlanırsa mutlaka yararlıdır. Ben bu tür kitapları okumaya bayılıyorum. Sanırım en önemli özelliğim: Ben öğrenmeyi seviyorum…

Başımı kaldırıp kitaplığıma bakıyorum. İlk anda gözüme çarpan kitap adları şöyle:

Bizi Biz Yapan Seçimlerimiz

Bir Kapı Kapanır Bir Kapı Açılır

Mücadeleyi Bırak Yaşamla Dans Et

Koza Kelebeği Bilmez

Odaklanmanın Gücü… ve daha niceleri…

Bir sıkıntımız olduğunda nasıl bir arkadaşımızla paylaşmak bizi ferahlatıyorsa, benzer sorunlara çözüm arayan bir kitap da bize pekala bazı konularda yol göstericilik yapabilir.

Hayatı çok ciddiye almadan ama ona gereken önemi ve değeri vererek yaşamak gerekir diye düşünenlerdenim. Ne demek hayatı çok ciddiye almamak ?... Olmazlarda çok üzülmemek… Elimizden geleni yaptığımız halde, değişmeyenlerle kendimizi yıpratmamak… Bazı insanları, eşimizi, çocuğumuzu olduğu gibi kabullenmek belki… Hatta başımıza gelenleri bile…

Hayatın da esprileri vardır ve onları ıskalamamak gerek… Hayatın hoş ve eğlenceli taraflarını bulmak, esprilerini yakalamak… Hoşgörülü olup zaman zaman da gülüp geçivermek belki… Galiba yaşama sevinci de bu yollardan geçerek ulaşılan bir ülke…

Hayatla kavga etmek yerine onunla dansetmek gerekir diye düşünenlerdenim. Bakın zıtlaştığınız çocuğunuzla tavır değişikliğine giderseniz, uzlaşı yolunu yakalayabilirseniz hemen bir şeyler değişecektir göreceksiniz. Önce siz değişmelisiniz. Gücümüz sadece kendimizi değiştirmeye yeter, başkalarını değil. Elbette güzel örnekler olursak da mesele kalmaz.

Sabah uyandınız. Gözlerinizi açmadan güzel şeyler getirin aklınıza… Sizi bekleyen sorunlarla değil, olumlu düşüncelerle yatağınızdan kalkmaya çalışın.

Bugün güzel olacak…

Acaba beni hangi sürprizler bekliyor…

Bugün kimleri göreceğim, deyin…

Hatta olmazlar konusunda mucizeler bekleyin. Mucizelere yürekten inanın… Hiç aklınıza gelmeyecek şeyler olabilir.

İki ay kadar önce, hiç beklemediğim anda bir mail aldım. Yıllar önce Konya- Kulu Lisesinde Edebiyat öğretmenliğim sırasında okuttuğum öğrencimden gelen bir mektuptu. Kızım İlknur Genç,büyümüş, doktor olmuş, hatta onun gibi tıp eğitimi alan bir de yetişkin oğlu var. Sadece kendinden değil o yıllarda birlikte okuttuğum arkadaşlarından da haberler veriyordu. Daha sonra Ankara’da Avukat Kemal, Dr. Albay Onur, iş adamı Mustafa ve Cafer, Mühendis Turhan … Pek çok öğrencimle buluşup hasret giderdik. İnanılmaz mutlu saatler geçirerek hem de… Onlar yıllar öncesinin inanılmaz zorlu mücadelesinden zaferle çıkıp hayatta başarılı olmuşlardı… Bunu gerçekleştirmelerindeki en önemli etken azmin zaferiydi… Kendilerine inanmalarıydı. Bana da sadece bu mucizeyi seyretmek kalıyordu.

Öğretmenlik olağanüstü bir meslek… Dünyaya tekrar gelsem yine öğretmen olurdum. Bence işte bir mucize size… Bu benim mucizelerimden sadece biri… Sizin kim bilir ne mucizeleriniz vardır…

Sanırım çoğumuz gündelik koşuşmacalardan başımızı kaldırıp da başka bir şeyler görmeye yanaşmıyoruz. Buna yüreğimizi hazırlamıyoruz. Beklemiyoruz… İstemediğiniz şeyler de doğal oalarak bize gelmiyor.

Hayatın bir şölen olduğuna yürekten inananlardan biriyim... Belki bu yüzden sekizinci kitabımın adını “ Hayat Bir Şölendir” koydum. İnanmasanız bile sizi düşündürmeyi amaçladım.

Sayın Rauf R. Denktaş, imza günümü şereflendirdiğinde şöyle demişti: Çağımızın bunca olumsuzluğuna karşın, ( açlık, savaşlar, küresel ısınma…) bir yazar, bir şair size “ Hayat Bir Şölendir” diyebiliyorsa lütfen ona kulak verin... Onu anlayın ve ondan öğrenecek çok şeyiniz olduğuna inanın…”

Yaşama sevincini, coşkusunu arayıp bulun. O, her yerde var… Tıpkı çocukların resimli bulmacalarındaki gibi… Dikkatlice bakarak bulmanız istenen eşyalar ya da sevimli hayvanlar

gibi… Ararsanız şayet siz de bulursunuz. Bulunca da sevinçle ellerinizi çırpın tıpkı bir çocuk gibi… İçinizdeki çocuğu hiç büyütmeyin. Büyütmeyin ki size tasasız olmayı, bu kadar çok didinmemeyi hatırlatsın ara sıra…

Onu, uzaklarda aramayın ama, o her zaman çok yakınınızda… O kadar yakınınızda ki, hemen yüreğinizde… Hayat bir kereliğine avuçlarımıza bırakılmış bir armağan… Hem de sadece bir kereliğine… Neden onun değerini anlamadan çarçur edip duruyoruz ki…

Gözlerinizdeki yaşama sevincinin pırıltısı hiç sönmesin efendim…